Biz dinlerken şok olduk, sizin de okurken ağzınız açık kalacak! Abdurrahman Dilipak'ın maceralarla dolu, hayat uzunluğu eğitimi bırakmadığı ve provakatif açıklamaları da alışılmış ki ıskalamadığı röportajını izledik. Her saniyesi sürprizle dolu bu röportajdan, bilmediğinizi düşündüğümüz birkaç bilgiye hazır mısınız?
Kaynak: ABDURRAHMAN DİLİPAK “ELİMDEN GELSE TORUNLARIMI OKULA GÖNDERMEM!”
Abdurrahman Dilipak; her açıklamasıyla reaksiyon çeken, son derece sansasyonel bir isim. İsmini daima duysak ve bir yerlerde görsek de, aslında pek de tanımıyoruz onu.
Armağan Çağlayan'ın 'Gör Beni' isimli YouTube projesinin konuklarından biri oldu. Daha başlar başlamaz “Nasılsınız?” sorusuna verdiği karşılıkla bile reaksiyon çekmeyi başardı: “Laik olduğumdan daha yeterliyim çok şükür.”
“İnsanların âlâ olmak için hak etmesi gerekir. Yanlış şeyler yapıyorsa kendine de etrafa de ziyan verebilir. O vakit etrafa yaptığınız her yanlış, size dönüp gelecektir.”
Siyasi tarafını bir kenara bırakarak, özel hayatıyla ilgili enteresan şeyler öğrendik. Twitter'da daima yazım yanlışı yapmasının sebebini biliyor musunuz? Ellerinin çok büyük, parmaklarının çok geniş olması sebebiyle klavyeyi kullanmakta zorlandığını söylüyor.
Bazen de araçta sallanırken yazmakta zorlanıyormuş.
Kendisinin anatomik bir rahatsızlığı varmış. Basketbol topunu tek eliyle tutabildiğini, ayağının 47 numara olduğunu söylüyor.
'Türkiye'nin Meşhur Engellileri' isimli kitapta bile yer verilmiş kendisine. Marfan Sendromu teşhisi konulmuş; morfolojik bir yapı farklılığı varmış. Kas gücü ve görme açısı manasında bizden farklıymış.
Görme açısı çok genişmiş. Kas lifleri çok uzun olduğu için imtihan çekemiyor, barfiks çalışamıyormuş.
O kadar çalışmış ki, Judo antrenörü olmuş. Lakin kaslarını daima hareket ettirmeli ancak zorlamamalıymış.
Lise yıllarında başlayan bu tutkusunu Necmettin Erbakan keşfetmiş ve Isparta'ya antrenör olması için yollamış.
Acıkma, doyma ya da yorulma algısı yokmuş. Yalnızca iki öğün ve tek tip yemek yermiş. İki hayvansal gıdayı birebir anda yemiyormuş.
Tatlı ve meyveyi de yemekten evvel yermiş. “Yemekten sonra yenen bu yiyecekler, alkolün sarhoşluk dışındaki birçok ziyanını yaşatır.” diyor. Atalarımızın da bu türlü beslendiğini lakin bir mühlet sonra bu tertibin bozulduğunu belirtiyor.
Olumsuz mentionları okumuyor, ilgilenmiyormuş. Şayet daha en başında hakaret vesaire görüyorsa devamına bakmıyormuş yani, haberiniz olsun.
“Ben kaygımı ve umudumu beşerlerle paylaşmak istiyorum. Lakin bu dostça ve insani refleksime karşı tıpkı halde karşılık vermiyorsa, ben onların söylediklerine kapalıyım.”
7 yıllık İmam Hatip okulunu 9 senede bitirmiş, hem de 7 okul değiştirerek! Zira her sene diğer bir kente gitmiş kendi tercihi ile.
Çok küçük yaşta annesini ve babasını kaybetmiş. Okula gidene kadar bir nüfus cüzdanının olmadığı fark edilmemiş. Dayıları tarafından büyütülmüş. O da bir o kente bir bu kente gitmiş eğitim hayatı boyunca.
Ailesi hayli güçlüymüş, siyasette de kelam sahibiymişler. Bu da bir etraf edinmesine yardımcı olmuş.
İmam Hatip mezunu olduğundan, üniversiteye girmesi için dışarıdan liseyi bitirmesi gerekmiş. 1 devirde tüm dersleri vererek mezun olmuş!
Resme merakının ise çok enteresan bir öyküsü var. “En fazla laik nerede var? Hoş Sanatlar'da olsa gerek. O vakit ben Hoş Sanatlar'a gideceğim; yeterli bir heykeltıraş yahut ressam olacağım, ben laik değilim diyeceğim…
Gider gitmez ben nü çalışmayacağım diyeceğim. Bana kısrak getirin, Osmanlı'da Sanayi-i Nefise'de o denli yapılıyordu, kediler üzerine çalışacağım.” deme hayalleri ile Hoş Sanatlar'ın yolunu tutmuş.
Ama hiç eğitimi olmadığı için yürek edememiş. Kendine yakın gördüğü birinden fiyatsız olarak fotoğraf dersi rica etmiş ve o kişinin zenginlere verdiği derslerde yanında gide gele bir şeyler kapmış. Macerayı burada bırakmış, mülakatı geçemediği için Hoş Sanatlar Fakültesi'ne gitmemiş. İmam Hatip bitirmesinin sebep olduğunu düşünüyor.
Ama üretmeye devam etmiş. Hatta satışa çıkan yapıtları bile var.
Milli Nizam gençlik teşkilatını kurduğu periyotlarda, Hoş Sanatlar olmayınca Arap – Fars filolojisine gitmeye karar vermiş. Onu da 2 yıl okuyup bırakmış.
O da olmayınca, bugün Marmara İrtibat Fakültesi olarak bilinen 'İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi – Gazetecilik Halkla İlgiler Yüksekokulu'na gitmiş ve oradan mezun olmuş.
Evli, 4 çocuğu ve 7 torunu varmış. Eğitim sistemine karşı olduğu için çocukları üniversiteye kadar konutta eğitim görmüş ya da açıktan bitirmişler.
Çocuklarından ikisi Milletlerarası Bağlantılar mezunu imiş. Oğullarından biri, artık Dubai'de Türk Mutfağı'nı tanıtan işler yapan ve bir devir de Türkiye'nin birinci bilişim, siber güvenlik şirketini kuran kişiymiş. Hatta bu şirketi ona Abdurrahman Dilipak'ın kendisi kurdurmuş.
Diğer oğlu ise Yandex'in Türkiye navigasyon operasyonlarını yürütüyormuş. Konutta eğitimde üzücü iş çıkarmamış güya:)
“Ailemin büyük kısmı bilişimcidir, Türkiye'nin birinci bilişimcileridir. Türkiye'de birinci görüntü konferans yapan benim.”
Evde eğitimle ilgili reaksiyon çekse de, bütün çocukları birkaç lisan biliyor ve birkaç fakülte bitirmişler. Üniversiteye kadar olan eğitimi “Yetersiz, yorucu, ezbere dayalı, çok fazla vakitte çok az şey öğretiyorlar.” formunda yorumluyor.
4 yılda 4 fakülte oku demiş çocuklarına.
Örneğin son kızı açıktan lise okurken bir yandan da İngilizce ve Arapça öğrenmiş. İlahiyat'ın tüm kitaplarını okumuş, çabucak hemen yer yıl yurt dışındaki toplumsal sorumluluk projelerinde çalışmış.
Eskiden org çalıyormuş. Her çocuğu da kesinlikle bir müzik aletine hakimmiş. Kendisinin de müzik bilgisinin yüksek olduğunu belirtiyor.
Haftada 1-2 kere çocuklarının seçtiği sinemaları izliyormuş. “Aktüel, tanınan sinemalarla işim yok.” diyor.
Kenevir konusuna da değiniyor elbette:) Kenevir Enstitüsü ve Kenevir Kooperatifi'nin sözcüsü olduğunu biliyor muydunuz?
11 üniversite ile ortak çalışmalar yapıyorlarmış. Kenevirin faydalarını saya saya bitiremiyor olağan ki. Aseton ve balinin ruhsatlı olup kenevirin olmamasını eleştiriyor.
Siz de şaşırdınız değil mi?
Tamamını izlemek isteyenler için
